Diyabet nedir, kaç türü vardır?
Genellikle erişkin hastalığı olarak bilinmekle birlikte diyabet (şeker hastalığı) her yaştan çocuk ve gençlerde de görülebilen bir hastalıktır. Diyabet vücudumuzun şekeri kullanabilmesini sağlayan insülin hormonunun eksikliği ve/veya direnci sonucu ortaya çıkan ve kan şekerinde yükseklik ile seyreden bir hastalıkdır. Şeker hastalığının iki tipi vardır. Bunlardan birincisi Tip-1 diyabettir, daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde görülen bu tip diyabet insülin eksikliği sonucu gelişir. Tip-1 diyabette vücut insülin üreten pankreas adacık hücrelerini kendi-kendine (oto-immun olarak) tahrip eder ve insülin eksikliği ortaya çıkar. Tip-2 diyabet ise daha çok erişkin diyabeti olarak bilinir ve buradaki esas problem şişmanlık sonucu gelişen insülin direncidir. Çocukluk çağında görülen diyabetlerin tümüne yakını Tip-1 diyabet olmakla birlikte özellikle şişmanlık oranındaki artış nedeniyle şişman ve ergenlik çağındaki bazı çocuklarda Tip-2 diyabet de görmekteyiz.
Çocuklarda diyabet hangi sıklıkla görülmektedir?
Şeker hastalığı çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalıklarından birisidir ve sıklığı hem ülkemizde hem de dünyada giderek artmaktadır. Gerek bizim Marmara Üniversitesi olarak İstanbulda 2009 yılında yaptığımız çalışmada gerekse daha sonra tüm ülke çapındaki çalışmada yaklaşık her 1000 okul çağı çocuğundan 1 inde tip-1 diyabet bulunduğu saptanmıştır. Ülkemizde toplam yaklaşık 20 bin civarında Tip-1 diyabetli çocuk olduğu hesaplanmaktadır.
Tip-1 diyabet nasıl bir hastalıktır?
İnsülinin keşfinden önce Tip-1 diyabetli hastalar maalesef kısa süre içinde yaşamlarını yitiriyordu. Bundan yaklaşık 100 yıl önce, İnsülinin keşfi ile Tip-1 diyabet ölümcül bir hastalık olmaktan çıktı. İnsülinin keşfinden sonra da parmaktan şeker ölçümü vs gibi yöntemler Tip-1 diyabet tedavisinde çok önemli düzelmelere neden oldu. Ancak tüm bu ilerlemelere karşın Tip-1 diyabet henüz tamamen iyileştirilebilen bir hastalık değildir. Günümüzde gelişmiş insülinler ve kan şekeri ölçüm yöntemleri sayesinde diyabetli çocuklar da diğer yaşıtları gibi normal bir yaşam sürdürebiliyor. Eskisine göre nisbeten daha serbest yiyip içebiliyor. Her türlü sosyal ve sportif etkinliklere katılabiliyor. Ancak diğer yaşıtlarından farklı olarak yapmaları gereken ekstra zorunluluklar var. Günde en az 7 kez kan şekerini parmaktan ölçmek, yemeğindeki karbonhidrat miktarını hesaplamak ve hem şeker düzeyini hem de ne kadar karbonhidrat yiyeceğini gözönüne alıp kaç ünite insülin yapacağını hesaplamak ve bu insülin dozunu günde 4 kez enjeksiyonla veya insülini sürekli ciltaltına veren pompa ile yapması gerekiyor. Belki bazıları için bunlardan daha önemlisi yiyeceklerinde bazı şeylere (basit şeker içeren gıdalar) dikkat etmek zorunda olması.
Diyabetli çocuklar hastalığın gereklerine uyarsa diğer yaşıtları gibi sağlıklı ve aktif bir yaşam sürüyorlar. Ama diyabetin gereklerine uymak her çocuk için kolay değil.
Tip 1 diyabetin sebepleri nelerdir?
Tip-1 diyabet otoimmun nedenlerle ortaya çıkan bir hastalıkdır. Otoimmunite kişinin bağışıklık sistemi hücrelerinin (akyuvarlar) kişinin kendi dokularına karşı reaksiyon göstermesi ve o dokuya zarar vermesidir. Tip-1 diyabette bu reaksiyon pankreasın insülin üreten beta hücrelerine karşı olmaktadır. Tip-1 diyabet gelişen çocuk ve bireylerde aslında doğuştan(bünyesel olarak) diyabete yatkınlık bulunmaktadır. Ancak otoimmun harabiyet sürecinin ne zaman başlayacağı yani zamanlaması kişinin maruz kaldığı bazı çevresel faktörlere bağlıdır. Bunlar arasında bazı virüsler ve çevresel faktörler (nitrozoaminler vs gibi gıda katkıları) nın rolü olduğu düşünülmektedir.
Hangi çocuklarda Tip-1 diyabet riski daha yüksek?
Ailesinde oto-immun hastalıklar (örneğin Tip-1 diyabet, Haşimoto Tiroiditi, Çölyak hastalığı gibi) olan bireylerde Tip-1 diyabet riski ailesinde bu hastalıklar olmayan kişilere göre daha fazladır. Genel olarak 1000 çocukta bir gördüğümüz Tip-1 diyabet eğer çocuğun annesinde Tip-1 diyabet var ise %3 e babasında var ise %8 e yükselmektedir. Kardeşlerden birinde Tip-1 diyabet var ise diğer kardeşde görülme riski %1-15 arasında değişmektedir.
Ailede Tip-2 diyabet olması ise Tip-1 diyabet riskini etkilememektedir.
Tip 1 diyabetin çocuklarda belirtileri nelerdir?
Tip-1 diyabete giden süreç aylar ve yıllar içeren bir süreçtir. Pankreasın insülin üretimi %20 nin altına düşene kadar çocukta herhangi bir klinik belirti ve bulgu gözlenmez. Ancak bu oran %20 nin altına düştüğünde kan şekerinde yükselme başlar. Çünkü insülin eksikliğinde gıdalarla aldığımız glukoz hücrelerin içine girip hücreleri besleyemez ve kanda şekerin yükselmesine neden olur. Kan şekeri 170 mg/dl in üzerine çıkınca idrara da şeker geçer ve bu durum idrar atılımının artmasına neden olur. Çocukta sık sık idrara çıkma, idrarını tutamama, gece alt ıslatma gibi belirtiler ortaya çıkar. Ancak genel durumu iyidir. İdrarla kaybedilen sıvıyı tekrar vücuda koyabilmek için çok su içme isteği olur. Devamlı su içer. Ancak buna rağmen vücuttan su kaybı karşılanamadığında ağızda kuruma, halsizlik, yorgunluk başlar. Çocuk yemeklerini yediği halde kilo kaybeder. Diyabet bu aşamada tanınıp tedavisine başlanmaz ise vücuttaki yağların yakılması sonucu açığa çıkan ve keton adı verilen maddeler çocukta bulantı, karın ağrısı, kusma gibi belirtilere yol açar. Daha ileri aşamada ketonlar kanda asit miktarını arttırırlar ve bu durum derin ve iç çeker tarzda nefes alıp verme ve nefeste çürük elma (aseton) kokusuna neden olur. Diyabet bu aşamada da tanı alıp tedavi edilmezse bir süre sonra bilinç bulanıklığı, uykuya meyil ve komaya kadara gidebilen ağır bir tablo oluşur.
Tip-1 diyabet tedavisinde mevcut sorunlar ve olanaklar nelerdir?
Tip 1 diyabetli çocuk ya da ailelerinin artık çalışmayan pankreaslarının görevini yapmak üzere 24 saat boyunca tetikte olmaları ve bazı hesaplamalara göre günde 300 civarında konu üzerinde düşünmeleri ve karar vermeleri gerekmektedir. Küçük çocuklarda ise, öngörülemeyen hareketlilik ve yeme davranışları, hızlı büyüme dönemleri ve sıklıkla araya giren hastalıklar gibi gelişimsel özellikler diyabet tedavisini ayrıca zorlaştırmaktadır.
Günümüzde birçok konuda olduğu gibi diyabet tedavisinin yükünün/zorluğunun azaltılmasında teknolojik gelişmeler önemli bir rol oynamaktadır. Bu teknolojik gelişmeler içinde doku sıvısından bir elektrotla sürekli glukoz ölçmeye dayanan “Sürekli Glukoz İzlem Sistemi” (Sensör ile glukoz ölçümü) ve cilt altına sürekli insülin vermeyi sağlayan “İnsülin İnfüzyon Pompası” en önemli yeri tutmaktadır.
Sensörler ile her 5 dakikada bir, yani günde 288 kez glukoz ölçmek, glukozun seyrini görmek, düşük ve yüksek düzeylerden alarmlar ile haberdar olmak, çocukları okulda veya kreşte uzaktan izlemek mümkün olmaktadır. Bu sistemler birçok ülkede parmaktan ölçümün yerine almakta ve çocukların deyişiyle “acılarının dinmesini ve parmak uçlarının onlara kalmasını sağlamaktadır”. Bu sayede diyabet bakım kalitesinin düzelmesi ve uzun dönemli diyabet kontrolünün iyileştirilmesi ve sonuç olarak diyabetin kötü kontrolünün yol açacağı organ hasarlarının azaltılması mümkün olmaktadır.
Parmak ucu delme yöntemi ile şeker ölçümü, (günde 5, en fazla 10 kez bile yapsa) şekerin günlük seyrinin sadece çok küçük bir kısmını göstermektedir oysa sensörler tüm 24 saati her 5 dakikada bir taradığı için şekerin gün içindeki seyrini tamamen önümüze sermekte ve gerek diyabetik beslenme tedavisinin gerekse insülin tedavisinin çok daha hedefe yönelik ve kesin-net şekilde ayarlanabilmesine imkan vermektedir. Çalışmalar parmak ucu yöntemi ile karşılaştırıldığında sensör kullanan tip-1 diyabetlilerin şeker düzeylerinin çok daha iyi gittiğini ve daha az sağlık sorunları yaşadıklarını net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu nedenle sensör ile şeker takibi artık diyabet tedavisinin vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilmektedir.
Tip-1 diyabetli çocuklarda beslenme
Tip-1 diyabetli çocuklar da kendi yaşıtları ile aynı kalori ve içerikte yaş ve cinsiyetlerine uygun sağlıklı gıdalar ile beslenirler. Diyabeti olmayan çocuklarda da zaten önermediğimiz yoğun şeker içeren gıdalardan sakınmak diyabetli çocuklarda daha da önemlidir. Özellikle şekerli içecekler, tatlılar, çikolata vs kan şekerini hızlı yükselttiği için özel durumlar dışında sakınılması gereken yegane (sakıncalı) besinlerdir. Onun dışında yaşına uygun sağlıklı beslenme planını düzenli bir şekilde almak diyabetli çocuğun şeker kontrolünü önemli ölçüde kolaylaştırır. Özellikle kan şekerinin esas etkileyicisi olan karbohidrat içeren gıdaların her öğünde kaç gram olduğunun hesaplanması ve verilecek öğün öncesi hızlı etkili insülin bolusunun buna göre ayarlanması (karbonhidrat sayımı) diyabet kontrolünü kolaylaştırır. Beslenme uzmanı diyabet ekibinin en önemli üyelerinden biridir.
Tip 1 diyabetin tamamen iyileştirilmesiyle ilgili umut verici çalışmalar var mı?
Tip-1 diyabetli çocukların tedavisinde teknolojik gelişmeler sayesinde önemli kolaylıklar sağlandı. Bunların başında parmak delmeden ciltaltı sıvısından kan şekeri ölçümünü mümkün kılan sensör cihazları geliyor. Bu cihazlar 24 saatlik kan şekeri profillerini görmek için oldukça kullanışlı. Sensörler ile her 5 dakikada bir, yani günde 288 kez glukoz ölçmek, glukozun seyrini görmek, düşük ve yüksek düzeylerden alarmlar ile haberdar olmak, çocukları okulda veya kreşte uzaktan izlemek mümkün olmaktadır.
Diğer önemli teknolojik ilerleme insülin pompalarıdır. Bunlar cep telefonu büyüklüğünde küçük cihazlar. Pompanın içine insülin konularak ince bir hortum ile ciltaltına insülin verilmesi sağlanıyor. Bu yöntemde pompanın kendisi doktor tarafından belirlenen sabit miktarda insülini gece-gündüz sürekli olarak verirken (bazal insülin) hasta yemek yiyeceği zaman ayrıca pompanın tuşlarına basarak yiyeceği yemek miktarına göre ekstradan insülin veriyordu. Bu pompaların en yeni modellerinde ise sensör ve pompa iletişimi mümkün ve bu sayede pompa kan şekeri düzeyine göre bazı ayarlamalar yapabiliyor. Örneğin kan şekeri düşüklüğünü algıladığında bazal insülini kesmek, yapay zeka algoritmaları ile otomatik bazal insülin ayarlaması ve otomatik düzeltme bolusu göndermek gibi. Ancak yine de kullanıcının besinlerdeki karbonhidrat miktarını hesaplamayı bilmesi ve bunu pompaya yemek öncesi girmesi gerekiyor. Bu teknolojiler diyabetin yönetimini belirli bir bilgiye sahip olmak şartıyla önemli ölçüde iyileştiriyor.
Diyabetin tamamen ortadan kaldırılması ise vücudun tekrar insülin üretimini sağlamasına bağlı. Buna yönelik hücresel tedaviler işe halen deneysel aşamada. Adacık hücre naklinde kadavradan alınan pankreastan adacık hücreleri ayrıştırılarak doku tipi uygun olan diyabetli hastaya naklediliyor. Vücudun bu nakledilen hücreleri reddetmemesi için bağışıklık sistemini baskılayan (immunosupresif) ilaçlar kullanılıyor. Yüksek maliyetli ve zor bir yöntem olması ve adacık hücresi bulmada güçlükler ve imunosupresif kullanımı ve nakledilen adacık hücrelerinin zamanla canlılığını kaybetmesi şu anda bu yöntemin yaygınlaşmasının önündeki en büyük sorunlar olarak görülmekte.
Diğer deneysel yöntemlerden kök hücre naklinde ise kişinin kemik iliğinden veya kordon kanı ya da embryodan alına kök hücrelerin insülin üreten hücrelere dönüştürülmesi ve bu hücrelerin nakli üzerinde çalışılıyor. Bu yöntem henüz hayvan deneyleri aşamasında ancak uzun vadede umut verici bir araştırma alanı olduğunu söyleyebiliriz.